3 Aralık 2010 Cuma

Denize Doğru Yuvarlanan Telaşlı Adımlar

Bahar tadında bir Kasım akşamı, yine Kadıköy Starbucks’taydık. Bahadır’la kısa bir sohbetin ardından Cem de aramıza katıldı. İtiraf etmem gerekirse, erken ayrılmak zorunda kaldığım buluşmanın tadı damağımda kaldı. İskeleye doğru sallana sallana yürürken, aklımda Emily Bronte’nin nazenin sözcükleri dolanıyordu. Kulaklarımda uğuldayan rüzgarın narin pençeleri yüzüme vurdukça, 19. yüzyıl İngiltere’sindeki kırsal yaşamın nasıl olduğunu tahayyül etmeye çalıştım. Toprağın kalbine yuvalanan insanlar, yaşam mücadelesini en meşakkatli haliyle tecrübe ediyor olmalıydılar. Etrafımdaki ışıklı vitrinlerden kaçarcasına iskeleye vardığımda, beni Üsküdar’a ulaştıracak sarı dolmuşlara yöneldim. Bir an önce eve varıp buluşmamıza ilişkin düşüncelerimi yazmalı; kulaklarımın çevresinde pervaneler çizen ilham perilerimin uzaklaşmalarına izin vermemeliydim...

***

Saplantılı bir aşk hikayesi etrafında dönen Uğultulu Tepeler, tutkunun ve nefretin hangi boyutlara ulaşabileceğini gözler önüne sermektedir. Dünya edebiyatında hususi bir yere sahip Heatcliff karakterinin merkezinde şekillenen hikaye, kara bir yazgı misali nesilden nesile aktarılan husumet düğümlerinin izlerini sürmektedir. İngiltere kırsalında, birbirlerine kilometrelerce uzak müstakil evlerin sonsuz yalnızlığı, gri bulutlardan dökülen yağmura karışmakta ve ortaya okuyucuyu derinden etkileyen kasvetli bir atmosfer çıkmaktadır. Genç yaşta ölen Emily Bronte’nin tek kitabı olan bu harikulade eser, yayınlandığı dönemde ciddi eleştiriler almış; özellikle dini otoriteler tarafından geleneksel toplum düzenine bir başkaldırı olarak nitelendirilmiştir. Bugün bir çok eğitim kurumunda ders kitabı olarak okutulan ‘Uğultulu Tepeler’, imkansız aşkların yürek paralayıcı dokusuna ustalıkla neşter vuran Bronte’ye, edebiyat dünyasında saygın bir yer kazandırmıştır.

1 yorum:

  1. Abi harika yazı olmuş.Daha da yazılar bekliyoruz senden.Şöyle bir fantezi edebiyat serisi eleştirileri olabilir mesela.

    YanıtlaSil