20 Eylül 2010 Pazartesi

NEDEN BÖYLE BİR TOPLULUK?

Aslına bakarsanız, çok ayan beyan, benim de sizlerin de duymaktan bıktığı birtakım gerçekler var. Ülkemizde kitap okuma oranlarıyla ilgili bazı istatistikler şöyle;

*Dünya ortalamasına göre kişi başına kitaba ödenen para 1.3 dolardır. Kişi başına kitaba; Norveçli 137 dolar, Alman 122 dolar, Belçikalı 100 dolar, Güney Koreli 39 dolar harcar iken biz Türkler sadece 0.45 dolar (45 sent) harcamaktayız.

*1990 yılında İran da 9289 kitap basılırken bundan iki yıl sonra bile ülkemizde 6151 kitap basılmıştır.

*Gençlerin; %61 i son bir ayda hiç kitap okumamış, %13.4 ü son bir ayda bir kitap okumuş, Ülkemizde en çok kitap okuması gereken kişiler gözüyle bakılan
 Üniversite Gençleri arasında Kitap okuma oranı bile % 37.1 dir.

İstatistiklere göre kitap okuma konusunda o beğenmediğimiz İran'dan bile gerideyiz.Bu işi daha ilginç kılan durumsa; Hürriyet gazetesi yazarlarından Yaşar SÖKMENSÜER'in köşesinden öğrendiğimize göre Eskişehir Halk Kütüphanesi'nde yapılan araştırmaya göre;

*9 ayda 94 bin kişi kütüphaneden ödünç kitap almış.

*Kitap ödünç alanların yüzde 70'i kadınlar.

*Kadınların yüzde 75'i de edebiyatı, romanı seçmiş, kitap ödünç alırken.

Ankara kitabevlerinde rastgele yapılan yoklamalar da hep aynı sonucu veriyormuş.
Kadınların edebiyata, özellikle romana erkekten daha düşkün olduğunu, daha çok okuduğunu ortaya koyuyormuş.Benim koskoca İstanbul şehrinde edindiğim deneyimler de benzer sonuçları işaret ediyor.Birkaç ay önce hemen hemen tamamı kadınlardan oluşan bir kitap okuma topluluğundan ayrıldığımda, alternatif bir grup aramaya başladım ancak bu tarz topluluklar sınırlı sayıda kişi aldıklarından ve çoğunluğu orta yaşlı kadınlardan oluştuğundan pek sonuç alamadım.Şahsen benim bu tarz topluluklarda tek erkek olarak ya da çok az sayıdaki erkeklerden biri olmaktan kesinlikle hiçbir şikayetim yok. Yaratıcı yazarlık kurslarından devam eden arkadaş gruplarımda böyle ve bence hiçbir sakıncası yok.Ancak sanıldığının aksine bu tarz gruplar yazarlar ve yayınevleri tarafından ciddiye alınıyorlar. Sevgili Ayfer Tunç örneğin benim katıldığım bir gruptaki kitap eleştiri yazılarını okuduğunu, dikkate aldığını belirten bir teşekkür mektubu yazmıştı.Yine aynı şekilde hocam Murat Gülsoy'unda yayınlanan kitaplarıyla ilgili geri beslemeler aldığını biliyorum.
Şimdi geldik meselenin can alıcı kısmına; Siz şimdi örneğin bir ürünü piyasaya sürdünüz ya da bir referandum ya da seçim araştırması yapıyorsunuz ya da bir televizyon programının reytinglerini ölçüyorsunuz ya da bir anket yapıyorsunuz? Ne yaparsınız? istisnai durumlar haricinde (Traş takımı satıyorsanız kadın katılımcılara ihtiyacınız yok ya da ruj için erkeklere) kontrol grubunu homojen tutmaya çalışırsınız, yani erkekler, kadınlar, gençler yaşlılar, fakirler, zenginler, az eğitimliler, çok eğitimliler gibi her kesimden insandan geri besleme almaya çalışırsınız.İşte roman ve öykü yazarlarının böyle bir lüksü yok çünkü kitap okuma topluluklarının tamamı çoğunluğu ya da tamamı kadınlardan oluşan topluluklardır.Acaba erkek okur kitabınız hakkında ne düşünüyor? Bilemiyorsunuz.İşte bu blog ve topluluk ülkemizdeki bu boşluğu dolduracaktır.
Altını çizerek belirtiyorum ki; blog ve topluluğumuzun cinsiyet ayrımcılığıyla erkek jakobenliğiyle hiçbir ilgisi yoktur.Zaten ilerde topluluğumuza çoğunluğu erkekten oluşturmayı başarırsak kadın üyeleri de alabiliriz.
Bloğumuz bana göre ülkemizde özellikle roman ve öykü okumayı feminen bir iş olarak gören kişilere de bir cevap niteliğinde olacaktır.Erkek adam da okur, okumalıdır, duygularıyla uğraşmalıdır. Kendini geliştirmelidir.Bu topluluğun temel amacı erkekleri de okumaya teşvik etmektir.
Hepimiz siyasi konular söz konusu olduğunda mangalda kül bırakmıyoruz, sorsak herkes memleketi için ölecek, siyasi idealleri için kendini feda edecek.Bir başkasının siyasi görüşlerine ne derece tahammülsüz olduğumuz son referandum sırasında yaşanan konuşma, görüş ve paylaşımlardan anlaşıldı.Hem muhafazakar kesimde hem de liberal kesimde Evet ve Hayırcılar olmasına rağmen, sözkonusu referandum bir "biz ve ötekiler" ayrımına dönüştü her zamanki gibi.
Özet olarak , eğer açar da okursanız sizler gibi "Bu memleket nasıl kurtulur?" konusuna kafa yormuş her aklı başında insan sözü sonunda bireye getirmiş, bireyleri olgunluğa ulaştırmadan kurulacak organizasyonların eninde sonunda hezimete, hüsrana uğrayacağını belirtmiştir. Çürük taşlarla yapılan bina sağlam olur mu? Öyleyse bireyi olgunlaştırmak ve geliştirmek birinci önceliğimiz olmalıdır.Ben bunları da bazılarınızın ciddiye almadığı o kurmaca romanlardan ve o eserlerin yazarlarından öğrendim. Merak edenler için Bkz. Karamazof Kardeşler-F.Dostoyevski, Tehlikeli Oyunlar-O.Atay, Edebiyat Üzerine Makaleler-Ahmet Hamdi Tanpınar). Bireylerin gelişmesinin yolu da sanatsal etkinliklerden geçer.Edebiyat kişisel gelşimin, kişinin kendisiyle yüzleşmesinin en önemli yoludur bana göre. O yüzden erkek adam okur diyorum. Sağlıcakla kalın...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder